İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Cahit Suluk, “Yeni bir kanuna gerek yok. Var olan Fikri Sanat Eserleri Kanunu’na bir madde ekleyerek sorun çözülebilir.” dedi. Suluk, 3 adımda yapılması gerekenleri anlattı, yayıncılara birlikte hareket etmeleri konusunda sonuca ulaşabilecekleri uyarısında bulundu.
Sabah Gazetesi’nin haberine göre dünyadaki teknolojik dönüşüm ile basın da 2000’li yılların başlarından itibaren hızla dijital bir dönüşüm yaşadı. İnternet haber platformlarının ön plana çıktığı dünyada yayıncılar ürettikleri içeriklerin karşılığını ne yazık ki Google’ın uygulamaları nedeniyle alamıyor. 2013 yılında Almanya’nın fitili ateşlemesi ile Google’a karşı ilk bayrak açıldı. Google, Almanya’nın telif talebini türlü gerekçeler ve uygulamalarla savuşturmayı başardı. Benzer bir hamle 2014 yılında İspanya’dan geldi, Google yine bu hamleyi de bertaraf etti. Son olarak ise AB ülkeleri birlikte hareket etti, Fransa’nın da baskıları ile Google masaya oturdu ve telif ödemeleri konusunda önemli adımlar attı. Türkiye’nin de benzer bir telif hamlesi ile Google ile masaya oturması bekleniyor. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Cahit Suluk, Türkiye’nin Fikri Sanat Eserleri Kanunu’na yapacağı tek maddelik bir ekleme ve basının birlikte hareket etmesi ile Google’ın masaya oturtulmasının mümkün olduğunu söyledi. Suluk, “Bu sürdürülebilir bir hukuki rejim değildir. Bunun mutlaka değişmesi gerekiyor” dedi.
“GOOGLE, BAŞKALARININ İÇERİKLERİ İLE DOĞRUDAN VEYA DOLAYLI YOLDAN GELİR ELDE EDİYOR”
Dijital dönüşüm ile yayıncıların reklam ve satış gelirlerinin azaldığını ifade eden Doç.Dr. Cahit Suluk, Avrupa’daki telif mücadelesini şu sözlerle anlattı:
Basın yayıncıları, daha önce yatırımlarının karşılığını gazete ve dergi gibi basılı materyal satışından ve reklam gelirinden sağlamaktaydı. Ancak son yıllarda haberin dijitalleşmesi, okuyucunun ve gelirin dijitale kaymasına yol açtı ve bu gelirin büyük bir kısmı basın yayıncılarına dönmedi. Google ve Facebook gibi bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları içerik üretmek yerine başkalarının içeriklerini kullanarak doğrudan veya dolaylı gelir elde etmektedir.
Bu “başkaları” arasında basın yayıncıları da vardır. Dijital çağda gazeteler daha çok okunmakla birlikte basın yayıncılarının reklam gelirleri dramatik bir şekilde düşmekte ve bunlar yatırımlarının dönüşünü alamamaktadır.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla ilk kez Almanya’da 2009 yılında dijital tehdide karşı çare aranmaya başlanmış olup önce Almanya’da (2013), daha sonra İspanya’da (2014) konuya ilişkin düzenlemeler yapıldı. Anılan düzenlemeler sonuç vermeyince konu Avrupa Birliği (AB) düzeyinde ele alındı. Bu bağlamda AB, telif hukukunu dijital çağa uydurmak için kabul ettiği 2019/790 sayılı Dijital Tek Pazar Yönergesiyle (DSM Directive) basın yayıncılarına bağlantılı hak statüsü tanıdı.
“FRANSIZ TECRÜBESİ DİKKATE ALINARAK ÜLKEMİZDE DE SORUNUN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ADIM ATILMALI”
Yeni hakların konusu, basın yayınlarıdır. Anılan haklar, bu yayınları çevrimiçi (online) kullanan bilgi toplumu hizmet sağlayıcılarını hedef aldı. Bu gelişme telif hukuku tarihinde yeni bir aşamayı ifade ediyor. Basın yayıncılarının karşılaştıkları sorunların çözümü bağlamında AB’de tanınan yeni bağlantılı haklar, ilgili çevrelerde yoğun tartışmalara yol açtı. Bu tartışmaların gölgesinde bir yandan dünyada hukuki düzenlemeler (Avustralya gibi) yapılırken, diğer yandan bilgi toplumu hizmet sağlayıcıları, basın yayıncılarıyla görüşmeler yaparak sorunun çözümü için çaba sarf etmeye başladı. Henüz toplu hak takibi gibi temel telif problemlerini çözemeyen ülkemizde, konuya ilişkin ne bir mevzuat ne de uygulama vardır. Almanya ve İspanya tecrübesi ve gerekse AB’deki düzenleme ve bu düzenlemeyi hayata geçiren Fransa tecrübesi dikkate alınarak ülkemizde sorunun çözümüne yönelik adımlar atılmalıdır.
“O İSTİSNA YAYINCILARI PERİŞAN ETTİ”
“Türkiye’deki kanun 1952’de yürürlüğe girdi.” diyerek Fikri Sanat Eserleri Kanunu’nun, bugünkü gelişmeler karşısında yetersiz kaldığını ifade eden Suluk, “70 yıl önceki bir kanunu konuşuyoruz. Düzenlemeler yapıldı ama bu haberler hep telifin istisnası kabul edildi. Yani haber özgürlüğü telif korumasının önünde denildi. O gün için bu istisna doğruydu ama bugün ise perişan etti. Çünkü Google ve Facebook suyun yönünü değiştirdi. Gazeteler haber yapamaz hale geldi.” dedi.
“SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR HUKUKİ REJİM DEĞİL, MUTLAKA DEĞİŞMESİ GEREKİYOR”
Suluk sözlerini şöyle sürdürdü: Türk telif yasası var: Fikri Sanat Eserleri Kanunu… Bu kanuna baktığınızda 36. ve 37. maddeler bu konu ile doğrudan ilgili. Bu hükümler haberi hep telif istisnasında tutuyor. Haber özgürlüğünün, teliften önce geldiğini söylüyor. Ama bu sistem dijital dünyada geçerli değil, fiziki ürün yok. Reklam geliri olduğu gibi Google ve Facebook’a akmış durumda. Yani davul benim sırtımda, tokmak Google’ın elinde. Bu sürdürülebilir bir hukuki rejim değildir. Bunun mutlaka değişmesi gerekiyordu. 2013’te Almanya pimi çekti çalışmadı, 2014’te İspanya çekti çalışmadı. Bu kez biz bunu AB düzeyinde yapalım dediler. Google baya direndi, Avustralya’da falan olay çıkardılar. Fransa’nın önemli hamleleri nedeniyle masaya geldiler. Bizim yeni bir yasaya ihtiyacımız yok. Biz 1952’deki Fikri Sanat Eserleri Kanunu’na bir madde ekleyeceğiz. AB’deki gibi bağlantılı hakları tanımlayacağız.
GOOGLE TELİF YASASI İÇİN ATILMASI GEREKEN 3 ADIM
Uzun yıllardır dijital telif hakları üzerine çalışan Doç.Dr. Cahit Suluk, Türk yayıncıların sorunlarını çözecek önerisini 3 madde ile sıraladı. Suluk, yayıncıların birlikte hareket etmesinin olmazsa olmaz olduğunu, bir yayıncının fire vererek Google ile anlaşmasının diğer yayıncıları büyük zarara uğratabileceğini ifade etti.
Suluk’un 3 adımda Google Telif Yasası önerisi şöyle:
İlk adım yasal düzenlemedir. Böyle bir düzenleme, FSEK’e eklenecek 80/A maddesiyle gerçekleştirilebilir. Yapılacak düzenlemede AB’dekine benzer şekilde basın yayıncılarına bağlantılı hak statüsü tanınmalıdır. Hakkın niteliği, kapsamı ve sınırları belirlenirken ince bir hukuk işçiliğine ihtiyaç vardır.
İkinci adım ise basın yayıncılarının meslek birliği kurmasıdır. Gücünü yasadan alması gereken meslek birliğinin kurulmasına büyük basın kuruluşları ön ayak olmalıdır. Başka bir ifadeyle bireysel hak takibi, ülkemizdeki basın sektörüne zarar vereceği için sistem toplu hak takibi üzerinden tasarlanmalıdır.
Üçüncü adımda meslek birliği ile Google ve Facebook gibi oligopollerin müzakere süreçleri ve uyuşmazlık halinde bunun hal merci gibi hususlarda ayrı bir hukuki rejim benimsenmelidir.
Bu konu FSEK’in konuya ilişkin hükümlerine yapılacak atıflarla geçiştirilmemelidir. Çünkü FSEK’in toplu hak takibine ilişkin sistemi ıslaha muhtaç olup pratikte çalışmamaktadır.