Fulya Canşen
Türkiye ile Almanya arasında diplomatik krize sebep olan “Erdoğan şiirini” okuyan Alman komedyen Jan Böhmermann’ı hatırlıyor musunuz? Pekala ya sekizi Türkiye kökenli 10 kişiyi katleden Nasyonalist Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünü? Bu konuların birbiriyle hiç alakası olmadığını düşünebilirsiniz lakin son günlerde Böhmermann’ın sunduğu Magazin Royal programında ifşa edilen ‘gizli’ ibareli ‘NSU dosyaları’ iki gündemi birbirine bağlıyor.
Magazin Royal, bilgi özgürlüğü portalı olarak bilinen ‘Frag den Staat’ (Devlete Sor) platformuyla ortaklaşa şekilde, 30 yıl boyunca ‘gizli’ kalması gereken NSU evraklarının bir kısmını yayınladı. Dokümanlar, Hessen İçişleri Bakanlığı’nın 2013-14 yıllarında, Anayasayı Koruma Dairesi’nin NSU soruşturması kapsamındaki hatalarını araştırmak, ortaya çıkarmak için hazırladığı raporun bir kısmını içeriyor.
Belgelerde Alman istihbarat ünitelerinin ellerindeki bilgileri iletmesi gereken yerlere iletmediği, bu süreçte kritik yanılgılar yapıldığı görülürken, Anayasayı Koruma Dairesi’nin aşırı sağla mücadele ünitesine ilişkin 500’den fazla evrakın de ortadan kaybolduğu belirtiliyor. Ayrıca istihbarat ünitelerinin aşırı sağcıların silah teminini engellemek için gerekli çabayı göstermediği de evraklarda ortaya koyuyor.
Cosmo Türkçe’ye konuşan Bavyera Eyalet Meclisi NSU Araştırma Komitesi Üyesi Cemal Bozoğlu, NSU’nun polisin ya da istihbaratın gücü sayesinde değil de kendisini ifşa etmesi nedeniyle ortaya çıkmasının bu kurumların zaafını gösterdiğini ve ifşa edilen raporun da bu sebepten hazırlandığını söyledi.
Belgelerin yayınlanmasının ardından Alman hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit’in yaptığı açıklamada dokümanların muhakkak süreliğine ambargolu olmasının bir sebebi olduğu belirtilmiş ve içeriğinden bağımsız bir şekilde bu stil ifşaların örnek haline gelmemesi gerektiği vurgulanmıştı. Ana muhalefet partisi Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) de yapılan ifşanın basın özgürlüğü sınırlarını aştığını savunmuştu.
Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatı’ndan (LfV) yapılan son açıklamada ise bâtın evrakların “yasa dışı bir şekilde başkalarına verilmesinden dolayı kimliği meçhul kişiler hakkında suç duyurusunda” bulunulduğu belirtildi.
Belgelerin sızdırılmasına dair bir soruşturma başlatılmasının şaşırtıcı olmadığı ama bunun gazetecilere, yayınlayanlara yönelik bir yaptırımla sonuçlanmayacağı yorumunda bulunan Bozoğlu, bir milletvekili olarak yapılan ifşayı ve NSU kurbanlarının ailelerinden gelen daha fazla evrakın açıklanması çağrısını desteklediğini söz etti.
Bozoğlu, “Herkesin güvenliğinden sorumlu olan istihbarat teşkilatının zaaflarının tespit edilmesi ve giderilmesi topluma açık bir şekilde yapılmalı. Bu sayede zaaflar giderilmediği takdirde toplumsal baskı oluşturulabilir. Şu anda sivil toplum kuruluşları, vatandaşlar ilgili kurumlara gidip rapordaki eksiklikler giderildi mi diye sorabilirler. Bu evrakların yayınlanmasıyla atılan yanlış bir adımın giderilmesi sağlandı” diye konuştu.
Belgelerin, NSU ağının birkaç kişiden oluşmadığı, daha geniş bir bölüme yayıldığını gösterdiğini kaydeden siyasetçi, kendilerinin de bu geniş ağa ulaşmaya çalıştıklarını ve raporda bunun ipuçları olduğunu sözlerine ekledi.
NSU davası hakkında kitap da yazan gazeteci Yücel Özdemir ise yayınlanan evrakların NSU davasını yakından takip edenleri şaşırtacak yeni bilgiler içermediğine dikkat çekerek, “Okuyup bitirdikten sonra açıkçası ne vardı ki bunda saklanacak, diye düşündüm. Yeni bir şey yok” yorumunda bulundu. Alman basınında da dokümanların Anayasayı Koruma Dairesi’nin üzerindeki baskıyı azaltmak için yayınlanmış olabileceği iddiası yer aldı.
Ne olmuştu? Almanya’da 2000-2007 yılları arasında Türkiye kökenlilerin amaç alındığı seri cinayetler uzun süre karanlıkta kalmış, Alman basınında “dönerci cinayetleri” olarak adlandırılmış, polis ise kurbanların ailelerini şüpheli olarak sorgulamış, haklarında uyuşturucu kaçakçılığı, namus cinayeti üzere savlar ortaya atmıştı. Ancak, NSU’nun iki üyesi Uwe Mundlos ile Uwe Böhnhardt’ın 2011’de başarısız bir banka soygununun ardından kaçtıkları karavanda intihar etmesi ve örgütün üçüncü üyesi Beate Zschaepe’nin ise kaldıkları evi ateşe verdikten bir süre sonra polise teslim olmasıyla birlikte beklenmedik gelişmeler yaşanmıştı. NSU, Alman basınına, göçmen kuruluşlara, Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerine gönderilen DVD’lerde sekiz Türkiye kökenli, bir Yunan göçmen ve bir polisin öldürüldüğü cinayetleri üstlenmişti. Neonazi terör örgütünün, uzun yıllar boyunca Alman güvenlik ünitelerince tespit edilememiş olması, NSU üyelerinin geçmişte bazı istihbarat muhbirleriyle ilişki kurduklarının ortaya çıkması, Almanya’da büyük tartışmalara yol açmıştı. Almanya iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Dairesi’nde aşırı sağcı gruplara ve kullanılan muhbirlere ilişkin bazı belgelerin 4 Kasım 2011’den birkaç gün sonra imha edilmesi de büyük kuşku yaratmıştı. Örgütün hayatta kaldığı tek üyesi olduğu tez edilen Zschaepe 2013-2018 yıllarında görülen davada ömür uzunluğu mahpus cezasına çarptırılmış, diğer dört sanığa da NSU’ya yardım ve yataklıktan 2,5 ile 10 yıl arasında değişen mahpus cezaları verilmişti. Zschaepe, an itibariyle dava sebebiyle cezaevinde olan tek kişi. Davanın sonuçlarından mutlu olmayan mağdur yakınları ve avukatları, hala bazı sorularına yanıt almadıklarını söylüyor ve örgütün daha fazla üyesi olduğunu sav ediyor. |