Cumhuriyet gazetesi yazarı duayen gazetesi Ali Sirmen bugünkü köşesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısı sonrası yaşanan NATO-ŞİÖ tartışmalarına değindi.
Ali Sirmen’in yazısı şöyle:
“Şangay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı, Semerkant toplantısı ve izleyen günlerde basınımızda çıkan yazılar, bugünlerde yoğun bir ŞİÖ tartışmasının başlayacağını gösteriyor. Yine bir ŞİÖ’cüler, NATO’cular kamplaşmasının oluşması ve karşılıklı suçlamaların alıp başlarını gitmeleri kimseyi şaşırtmamalı.
20 Eylül günkü köşemde bu konuya yer verdikten sonra, olası yanlış anlamaları, daha baştan gidermek için bu yazıyı kaleme almayı zorunlu gördüm.
21. yüzyılda dünyanın merkezinin Atlantik’ten Pasifik’e kayması üzerine ŞİÖ’nün ortaya çıkması NATO-ŞİÖ tartışmasının başlamasını da kaçınılmaz kılmıştır. Tartışmanın sağlıklı olabilmesi her şeyden önce sorunun doğru ortaya konulmasına bağlıdır.
Sorunun doğrusu ise hangi ittifak değil, nasıl bir ittifak olmalıdır. Yani, soruyu “Acaba NATO’dan çıkıp da ŞİÖ’ye mi girsem?”e dönüştürmek, hele hele “Eh NATO’da istediğimizi vermediklerine göre, biz de gidip SİÖ’ye başvuralım”a çevirmek anlamsızdır.
Buna karşılık, “Ne tür bir ittifak Cumhuriyetin temel ilkelerine, Türkiye’nin çıkarlarına, dünyaya bakışına ve dünya üzerindeki yerini tanımlamasına en uygun olanıdır?” sorusuna vereceğimiz yanıt, bizi daha sağlıklı sonuca taşıyacaktır.
Burada, böyle bir sorunun sorulmasının kaçınılmaz olup olmadığı sorusuyla karşılaşırız ki bunun yanıtı da “Evet”tir.
“DÜNYANIN MERKEZİ PASİFİK’E KAYIYOR”
Dünyanın merkezinin Pasifik’e kaydığı bir dönemde, hâlâ Atlantik hegemonyasını sürdürmek için direnen, çağı geçmiş bir ittifakın içinde, bugüne karşı dünde kalmayı savunmanın bir anlamı yoktur. Dünyanın büyük ölçüde değişen koşulları, Türkiye’nin de bu yeni dünyadaki yerini yeniden değerlendirmesini kaçınılmaz kılmaktadır.
Bilmek gerekir ki, her seçimin kendinden gelecek, kazanımları ve sakıncaları olacaktır. Ve yine bilmek gerekir ki hangi ittifakta saf tutacağınız kadar, ittifak içinde nasıl bir yer tutacağınız, ne gibi bir rol üstleneceğiniz ve üyeliğinizi hangi koşullarda sürdüreceğiniz de önemlidir. İşte bu yüzdendir ki, Türkiye ŞİÖ’yü ve ona karşı tavrını dikkatlice değerlendirmek zorundadır. Yüzeysel sloganların ve klişelerin aldatıcı dünyasında gezinerek başarılabilecek bir iş değildir bu. Pembe hayallerin, önyargıların, saplantıların etkisine mesafeli kalınmadığı takdirde büyük yanılgılara düşmek ve onların acı bedellerini ödemek zorunda kalmak kaçınılmaz olacaktır.
Nitekim Batı ittifakı ve NATO konusunda bu tuzağa düşülmüştür. NATO’da, Sovyetler’e karşı güvence aramış olan Türkiye ayrıca, propagandalara kapılarak örgütün bir özgürlükçüler kulübü olduğu aldatmacasına kanmış ve onunla işbirliğinin demokrasi getireceği yanılgısına düşmüştür.
NATO geldiğinde silahları ve kurumlarının yanı sıra komünizmle mücadele kisvesi altında, gayri nizami harbi, komploları da birlikte getirmiş, Türkiye’de komünizmle mücadele dernekleri içinde siyasal İslam ile el ele vererek, onun iktidar yolunun taşlarını döşemiştir.
Türkiye’de siyasal İslam ve kontrgerillanın destekçisi olan NATO’nun İtalya’daki gerçek çehresi gladyo olmuştur.
Yanlış anlaşılmasın, bütün bunlara karşın şu anda kimse NATO’dan çıkıp da ŞİÖ’ye girelim falan demiyor.
Şu anda yeni oluşmakta olan dünyada Türkiye’nin gelişmeleri iyi takip edip, nasıl bir ittifak içinde yer alacağını, soğukkanlı ve özgürce değerlendirip kararlaştırılması gereken bir aşamaya doğru gidiyoruz. O aşamaya geldiğimizde sağlıklı demokratik tartışmanın ve değerlendirmenin ortamını hazır etmek gerek. Bilmeliyiz ki, bugünkü ittifakların çarpıklıklarından yarar sağlayan dış ve iç güçler sağlıklı demokratik tartışma ve değerlendirme ortamını bulandırmak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır.”