Madalyonun iki yüzü var…
Bir tarafında, Batı yaptırımları sonrası siyasi ve ekonomik darboğazdan geçen Rusya için soluk borusu haline gelen Türkiye, diğer tarafta ise Batı’dan uzaklaşırken, Batı’ya entegre ekonomik altyapının getirdiği zorlukları aşmaya çalışan Türkiye için çıkış kapısı haline gelen Rusya var.
İki ülke de ABD’nin hedefinde.
İKİ ÜLKE ARASINDAKİ KÖPRÜLER HEDEFTE
Resme daha da yaklaştığımızda ise ABD’nin cerrahi operasyonlarla Türkiye-Rusya ilişkilerini tutan köprüleri hedef aldığını görüyoruz. Ağustos’tan bu yana yaşananları hatırlayalım;
20 Ağustos, Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli roller üstlenen Aleksandr Dugin’in kızı Darya Dugina hedef alındı. Rus hükümet çevrelerine yakın isimler suikastı “Anglosaksonların Türkiye ve Moskova’daki siyasi elitlere bir mesajı” olarak değerlendirdiler.
22 Ağustos, ABD Hazine Bakanlığı TÜSİAD başta olmak üzere Türkiye’de faaliyet gösteren sanayici ve iş adamları derneklerine bir tehdit mektubu göndererek, Rusya’yla ticari faaliyetlerini sürdürmeleri halinde yaptırıma tabi tutulacaklarını bildirdi.
Eylül, Ukrayna Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir internet sitesinde (sanctions.nazk.ua) Rusya’yla ticaret yapan Türk Bankaları, şirketleri ve iş adamları detaylı bilgileri paylaşılmak suretiyle hedef gösterildi. (ABD’nin işaretiyle, Türkiye ve Türk şirketlerini hedef alan Ukrayna, Bayraktar İnsansız Hava Araçlarını bu saatten sonra talep etmeye devam edecek mi izleyeceğiz.)
13 Eylül, Türkiye ve Rusya ilişkilerinin hassas karnı Kafkaslar ’da Ermenistan’ın kışkırtmaları sonucu Azerbaycan ve Ermenistan ordusu arasında çatışmalar yaşandı. ABD’nin Tayvan “fatihi” senatörü Nancy Pelosi, Erivan’dan Ankara ve Moskova’ya mesajlar gönderdi.
19 Eylül, Türkiye’nin önde gelen bankalarından İş Bankası, ABD’nin yaptırım tehditlerine dayanamayarak Rusya merkezli ödeme sistemi MİR kullanımını askıya aldığını duyurdu.
ABD’nin bu hamleler karşılıksız kalmadı;
16 Eylül’de Semerkant’ta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin hedefinin ŞİÖ’ye tam üyelik olduğunu açıkladı.
Yine aynı toplantı sonrası, ilk olarak Erdoğan’ın ağustos başında dile getirdiği, Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı doğalgaz alımlarının %25’ini ruble üzerinden yapmasına ilişkin planın çok yakında yürürlüğe gireceği bilgisi Putin tarafından basınla paylaşıldı.
Öte yandan Türkiye ve Rusya’nın karşı karşıya gelme olasılığı bulunan bir diğer alan olan Suriye’de Ankara ve Esad yönetimi arasında normalleşme adımları atıldı.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ise Ankara ve Şam arasında temasların savunma bakanlıkları ve istihbarat yetkilileri üzerinden kurulduğunu belirtirken, “söz konusu temasları destekliyor ve bir araya gelmeleri için tarafları teşvik ediyoruz (…) istemeleri halinde tarafları Moskova’da kabul etmeye hazırız” ifadelerini kullandı.
Hamleleri ve karşı hamleleri toplayıp çıkardığımızda şu sonuca varıyoruz;
ABD’nin Türkiye ve Rusya ilişkilerini hedef almasının birincil hedefi Rusya’nın soluk borusunu tıkayarak, Moskova’yı çıkışsız bırakmaktır. Diğer hedefi ise halihazırda ekonomik ve siyasi bir darboğazın içinde olan Türkiye’yi yalnızlaştırmak, zayıflatmak ve bu suretle kendine tekrar bağımlı hale getirmektir.
Yunanistan’ın Ege’deki kışkırtmalarıyla eş zamanlı olarak ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı silah ambargosunu kaldırma kararı da bu planın Türkiye’yi zayıflatma ayağının bir parçası olarak değerlendirilebilir.
TÜRKİYE’NİN İZLEDİĞİ DENGE POLİTİKASININ ASIL HEDEFİ NE?
Türkiye açısından gelinen noktaya baktığımızda, ABD tarafından sert bir biçimde hedef alınırken Batı ve Doğu arasında izlenen “denge siyaseti”nin sürdürülemeyeceği aşikar.
Lübnan eski Kültür Bakanı ve şimdilerde Science Po’da hocalık yapan Ghassan Salamé, Türkiye’nin denge siyasetini üstü kapalı bir biçimde eleştirmek için şu ifadeleri kullanıyor; “Eskiden bağlantısız olmak (Hindistan, Endonezya, Yugoslavya ve Mısır öncülüğünde kurulan “Bağlantısızlar Hareketi’ni kast ediyor), iki kampın (ABD ve Sovyetler) organizasyonlarının dışına durmayı gerektirirdi. Şimdilerde ise birbirlerine düşmanda olsalar üye olabildiğiniz kadar organizasyona üye olmak anlamına geliyor. Çok taraflılıktansa oportünizm”
Salamé’nin ifadeleri tartışmaya açık ve fakat şu soruyu da peşinde getiriyor;
Batı ve Doğu arasında denge siyaseti, Türkiye’nin ayrı bir kutup oluşturmayı hedefleyerek izlediği bir siyaset mi yoksa Asya’ya entegrasyon esnasında Batı’dan kopuşu yumuşatmak için sürdürülen bir geçiş aşamasından mı ibaret?
Tartışmakta yarar var…
Onur Sinan Güzaltan